7 Şubat 2012

ZAL MAHMUD PAŞA CAMİİ

 YAPI MALZEMELERİ
ZAL MAHMUD PAŞA CAMİİ

ÖĞRETİM GÖREVLİSİ

Yrd. Doç. Dr. Gülay Yedekci ARSLAN


TOLGA KOCADÖLÜ
MİMARİ RESTORASYON
20100108021
PLATO MESLEK YÜKSEKOKULU



İÇİNDEKİLER





ZAL MAHMUD PAŞA CAMİİ TARİHCESİ


CAMİ MÜHENDİSLİĞİ


YAPI MALZEMELERİ









ZAL MAHMUD PAŞA CAMİİ TARİHCESİ


Sinan’ın 1560–1566 yıllarında inşa ettiği Zal Mahmud Paşa Camii’nin planı, Sinan’ın ilk önemli yapılarından olan Üsküdar Mihrimah Sultan Camii planıyla çarpıcı bir benzerlik gösterir.

Kubbe her iki yapıda da bir çevre duvarıyla yapı mekânının içine yerleştirilmiş olan iki ayak ve üç büyük kemerin oluşturduğu kare plan üzerine oturtulmuştur. Üsküdar Mihrimah’ta iki ayak mihrap duvarı tarafında iken, Zal Mahmud Paşa’da giriş duvarına yakın olarak yerleştirilmiştir. Üsküdar Mihrimah Sultan Camii merkez kubbesi üç tarafından yarım kubbelerle desteklenirken, Zal Mahmud Paşa Camii’nde dört büyük kemerle oluşan karenin ve dört pandantifin oluşturduğu dairevi kaide üzerine oturan kubbe, üç cephedeki dış duvarlardan tamamen ayrı, bağımsız bir strüktürel mimari unsurlar bütünlüğü oluşturur. İki yapı arasındaki en önemli fark budur.





Dört büyük kemer üzerine yerleştirilmiş kubbe çözümü, Süleymaniye’de, yanlarda yer alan büyük kemerlerin altındaki dolgu duvarlarını pencerelerle boşaltarak, caminin iki yönde sonsuz mekâna açılmasını sağlarken, uzunlamasına gelişen biçiminin de bir zarureti olarak tercih edilmişti.


Kanuni’nin vezirlerinden Zal Mahmud Paşa ve hanımı Esma Sultan tarafından inşa ettirilen Zal Mahmud Paşa Camii, Sinan’ın sanat hayatının gelişim aşamasını oluşturur. Bu cami, sur arasındaki mevkide denize doğru alçalan bir arazi üzerinde, farklı kotlarda uzanan iki yol arasında inşa edilmiştir. Arsanın yüksek kotunda cami yapısı ve medrese, alçak kotta ise diğer bir medrese ve türbe bulunmaktadır. Külliyeye her iki yoldan da giriş imkânı bulunur. Farklı kotlardaki avlular bir merdivenle birbirlerine bağlanmıştır.


  Kıbleye göre dönük duran iki yolun arasına ve Haliç tarafındaki yoldan 4 metre yüksekteki set üzerine yerleştirilmiş olmasının cami- medrese ilişkisini zorlaştırdığı ve medresenin asimetrik revaklarının yer yer farklı açıklıklarla vücuda getirilmesini zorunlu kıldığı görülür. Zal Mahmud Paşa Camii, Sinan’ın arsanın gayrimuntazam sınırlarını tadile gerek duymadığını gösteren tipik bir örnektir. Bu yaklaşım, bu eserlerin üzerine yerleştirildiği topografyanın şartlarını, şehrin sosyal, fiziki ve mülkiyet dokusunun sınırlarını zorlamadan çözüm üretmeyi tercih ettiğini ve tabii saydığını gösterir.
 
  Alt seviyedeki dershane odalarının farklı büyüklüklerde ve bir çizgide yerleştirilmemiş olmaları, birçok kişide bu kısımlarını özellikle alt giriş seviyesindeki medresenin Sinan'ın yardımcıları tarafından yapıldığı düşüncesine yol açmıştır. Külliye, Haliç kıyısındaki girişin sağ tarafında yer alan medrese, karşıda cami kitlesi, sol tarafında hazire ile çevrili medrese avlusu ve hazirenin merkez noktasında Zal Mahmud Paşa ve hanımı Esma Sultan'a ait türbeden oluşmaktadır. Türbenin hemen yanından yükselen ve cami zemin seviyesinin altındaki avlu seviyesinde oluşan kaide duvarı üzerinde üst üste dört pencere dizisinin yer aldığı cami yan cepheleri, taş- tuğla tekniğiyle vücuda getirilmiştir. Yüksek duvar, özellikle iki yan cephesinde Sinan Paşa Camii kıble duvarını hatırlatan çeşitli ölçü ve biçimlerde pencerelerle oluşturulmuştur.


 Zemin seviyesinde iri, yüksek, dikdörtgen mermer süveli pencereler basık armudi kemerlerle korunurken, kemer boşluğu Sinan'ın ilk defa Rüstem Paşa Camii'nde kullandığı fil gözü alçı perdelerle içi dışa bağlayan delikli bir cam duvarla doldurulmuş olup ikinci sıradaki pencereler aynen birinci sıradakiler gibi, ancak daha küçük ölçülü olarak düzenlenmiştir. Alt kat pencereler cami zemin seviyesine, ikinci kat pencereler de kadınlar mahfeli seviyesine hizmet eder. Buna karşılık en üstteki dar, yüksek ve sivri armudi kemerlerle örtülü iki pencere dizisi, zemin ve kadınlar mahfeli pencerelerinin aralarına birer pencere daha eklenmek suretiyle yoğun bir pencereler dokusu oluşturmaktadır. Bu iki kat pencere, Zal Mahmud Paşa'da aydınlatma amacına yöneliktir; Süleymaniye'de büyük kemerlerin altında yer alan pencerelerin de mimarinin iç ve dışı birleştirme amacını gerçekleştirmek üzere düzenlenmiş olduğu anlaşılmaktadır.


  Sinan, Zal Mahmud Paşa Camii'nde, kıble istikametinin iki yanındaki büyük kemerlerin boşluğun, Süleymaniye'de olduğu gibi pencerelerle veya Rüstem Paşa'da olduğu gibi delikli cam duvarlarla örebilir, kadınlar mahfeli için daha az yüksek bir döşeme ve bir tavan öngörebilirdi. Özel öneme sahip bu iki cepheyi Süleymaniye'den veya aynı tarihlerde vücuda getirdiği Edirnekapı Mihrimah Sultan Camii'nden farklı tasarlayışının sebebini açıklamak, Sinan'ın sanat iradesini ve yönelişini anlamak açısından özel bir önem taşımaktadır.
Zal Mahmud Paşa Camii’nin yan cephesinde, Süleymaniye’ ye ifade zenginliği kazandıran büyük kemerin neden pencereli duvarın gerisine, yapının içine yerleştirdiği sorusu önemlidir. Sinan, Ayvansaray’dan gidişte, sol kolda Eyüp Sultan’a doğru ilerleyen duvarın yol istikametini sınırlayarak ilgiyi Eyüp Sultan’a doğru sevk etmek istemiştir. Böylece insanların mukaddes bildikleri Eyüp Sultan’a doğru yürüyüşleri sırasında, Zal Mahmud Paşa Camii mimarisi, ilerleyişi durduracak bir ifadeye sahip olmak yerine, duvar sathını oluşturan ölçü düzeninin yüceliğini fark ettirecek bir biçimler bütünlüğü olarak çözümlenmiştir. Külliye’nin Haliç giriş kapısının sağındaki kubbe ve tonoz örtülü odaların bir düzene bağlı olmayan yerleşme biçimi, insanı cami-medrese platformuna sevk eden merdivenler, medrese odalarını daha az belirleyici hale getirerek camiyi önemli kılmak isteğinin bir ürünüdür.


  Külliyenin, üzerinde bulundurduğu topografya ve mevkiye göre biçimlendirilmiş olması ve dı duvar mimarisi heycan vericidir. Ayrıca kubbeyi taşıyan sistemin dış duvarlardan ayrılması, öte yandan dışta narin pencereli duvar dokusuna karşılık, içte taşıyıcı payeler ve büyük kemerlerle merkezi kubbeye kazandırılan büyük etkinlik, yapıya çarpıcı bir güzellik kazandırmaktadır. Sinan’ın bu yapıda taşıyıcı sistemle dış kabuğun çarpıcı bir vuzuhla birbirinden ayrılmış olmasına atfettiği önem, Selimiye’de yeni boyular kazandırdığı mimari unsurların ferdiyetlerini belirleme yaklaşımın ilk adımıdır.
Zal Mahmud Paşa Camii’ni meydana getiren unsurlar, mimari içinde belirgin bir şekilde birbirinden ayrılarak yer alır. Dış duvar, caminin büyük orta mekânını örten kubbeden, büyük kemerler, pandantifler ve fil ayakları da üç cephede birbirinden ayrılmış, böylece her birine ayrı bir önem ve şahsiyet kazandırılmıştır.

 



 Dört güçlü ayak ve dört büyük kemerle kurulmuş olan Zal Mahmud Paşa Camii çözümlemesi, Selimiye’deki sekiz ayakla taşınan sekizgen kasnak üzerine oturtulmuş kubbe çözümünü Sinan’ın mimarlık hayatının nihai amacı olarak gördüğü yolundaki yargıyı geçersiz kılmaktadır.
      
  Her şeyden evvel Zal Mahmud Paşa Camii’nin iki yan duvarı, sivri armudi kemerli çok sayıda tepe penceresinin altında, göz seviyesinde, dikdörtgen, mermer süveli ve sivri armudi tahfif kemerleri ile vücuda getirilmiş olması, her iki yapıda yuvarlak pencerelere verilen geniş yer,  Sinan'ın bu iki eserini yönlendiren ortak amaç ve yaklaşımların mevcudiyetini ortaya koymaktadır. İki eserde de kubbe veya kubbeler sisteminin, şehir ve caminin dış mimari etkisi açısından çok önemli sayılmadığı anlaşılmaktadır.

    Beşiktaş Sinan Paşa Camii mihrap cephesi, kıyı üzerindedir. Barbaros Hayrettin Paşa Türbesi, cami kitlesinin önündeki yeriyle cami cephesini çerçeveler. Külliyenin 1957'de yıkılmış bulunan muhteşem hamamının da denizden bakıldığı cami cephesini diğer yönden çerçevelediğini biliyoruz. Zal Mahmud Paşa Külliyesi'ne Haliç kıyısındaki kapıdan girildiğinde sol tarafta Esma Sultan ve Zal Mahmud Paşa Türbesi'nin, sağ tarafta ise alt seviyedeki medresenin çerçevelediği cami cephesiyle karşılaşılması, iki yapının mimari akrabalığının açık bir kanıtıdır. Her iki yapıya denizden, bu esas cephelerinin önünden geçilerek girildiği düşünülürse, özellikle deniz cephelerinin benzer bir düşünce ve duyarlılıkla ele alındığı kuşkusuzdur.
     Bu iki yapının cepheleri üzerinde düşünürken, Bursa Murad Hüdavendigar Camii ön cephesini taş ve tuğla duvar dokusuna verilen önem nedeniyle hatırlamamak mümkün değildir. Bir ön, bir yan ve bir mihrap cephesinin cephe olarak özellikle etkileyici ve farklı şekillerde ele alınması, her üç yapının, üç farklı yönüyle, her üçünün de en çok görülen, yaşanan cephesine özel bir çözümün getirilmesinin anlamı aşikârdır.


CAMİ MÜHENDİSLİĞİ
Camilerde kullanılan ana malzeme taş, tuğla, demir, ağaç, toprak, mozaik, kiremit, somaki, kum, kireç, alçı, horasan, kereste, çivi, pirinç, bakır, kurşun, çinko, mermer, cam, çini, altın, gümüştür. Topraktan yapılana kerpiç, taş-tuğla olana kargir, ağaçtan olana ahşap, yarı ahşap yarı kargir olana nimkargir denir. Kargir yapılarda yontma, kesme küfeki taşı kullanılmıştır. Yapı ustalarının her biri ayrı bölümlerde çalışır: Rençber, lağımcı, hamamcı, doğramacı, sıvacı, camcı, tüfekçi, çilingir, hamal, kâtip, haseki, harbeci, mutemed, kapıcı, yeniçeri katibi, duvarcı, kemerci, kubbeci, minareci, neccar, dülger, çinici, nakkaş, oymacı, sütuncu, senktraş. Osmanlı’da ilk dönem camilerde tuğla kullanılmış, fetihten sonra kesme taş yaygınlaşmış, tuğlalar kubbe, kemer ve hatıllarda yer almıştır.

Bir cami inşaatı büyük bir camide şu seyri izlerdi: Mimarlar, caminin planını çizer, ölçüleri çıkarır ve çamur veya tahta bir maketini çıkarıp padişaha sunardı. (Arseven, 1955: 747vd.)

Bu plana göre cami şu kısımlardan meydana geliyordu: Dış avlu (harim), duvarlar, iç avlu (harem), döşemeler, şahın (cami iç meydanı), kürsü, mihrap, minber, mahfiller, mükebbire, son cemaat yeri, kubbeler, kemerler, kasnak, minare, şadırvan, muvakkithane, imam ve müezzin odaları, musalla taşı, hela, kapılar ve pencereler, sütunlar, sofalar, ışıklandırma, şamdanlar, avizeler, kandiller, dolap ve çekmeceler, ayakkabılıklar, halılar, hat levhaları, saatler, bahçe ve ağaçlandırma, türbe, hazire.

Binanın nerede yapılacağı, zemin ve çevreyle uyumuna dikkat edilirdi. Anıt eserlerin şehre yerleştirilmesi bir plana göreydi. Cephe, yer, simetriklik, vezin ve ritim hesaplanırdı. Cami avlularına yine en uyumlu şekilde ve mükemmel bir ahenkle ağaç dikilmesi ve çevrenin yeşillendirilmesi önemliydi. Yapı külliye ise, bütün cami, medrese, aşevi, mektep, çarşı planları çıkarılırdı. Mimarlar, ısı, ses ve ışık düzenini, havadarlık ve iç süslemeleri ayrıntılarıyla çıkarırdı. Temel atmaya çok önem verilir, uğurlu bir günde, eşref saatinde hafriyata başlanır ve temel atılırdı. Devlet yöneticileri hazır bulunur, temele altın atılırdı. Dualarla temel atılırken, mimara, bina eminine, bina kalfasına hilat giydirilir, kurbanlar kesilirdi.

Temel çukuru açılıp, kazıklar çakılır, aralara kemer örülür, aralarda su biriktirilir ve köprülük od taşı döşenir. İşçiler paydosla evlerine gider, nöbetçiler kalır. İnşaatta hiç kimse zulümle çalıştırılmaz, herkese hakkı verilir. Yalnız, malzemeden çalanlar şiddetle cezalandırılır. Çiniler İznik ve Kütahya’dan, keresteler Karadeniz’den, mermer Marmara adasından, kesme taşlar Bakırköy’den, çivi İzmit’ten gelir. Bütün malzemeler yerlidir.


Taş taşımada, sütun kaldırma ve indirmede sırık hamalları kullanılır. Zemin sathının 4 arşın altından satha kadar köprülük od taşı döşendikten sonra, duvarların inşasına geçilir. Genellikle zeminle kubbe arası büyük camide en az 50 zira’dır. Kubbe, kemer, duvar bağlamalarında demir cıvatalar kullanılır. Sütunlar mermer olup dışardan getirilir. Duvar taşları, demir kenetlerle birbirine bağlıdır. Kenetler beş kileden bir buçuk okkaya kadar ağırlıktadır. Taşların arasına kalın demir çiviler, yani zıvana denilen çubuklar sokulur, kurşun dökülür. Sütun başlıklarının altında kurşun levha zıvanalarla raptedilir.

Binanın her yanı içten ve dıştan kereste iskelelerle kuşatılır. Cümle kapıları önündeki döşemeye aşınmayı önlemek için porfir taşı konulur. Direk, kemer, kazık, çerçeve işlerinde çıralı çam; kapı ve kanatlarda ceviz, şimşir, meşe, elma kerestesi kullanılır. Tuğlalar Fatih devrinde 4,5x28x28 ölçülerindeydi. Hatıl tuğlaları ise 3 cm’dir. Kiremitlerin boyu 18 parmak, ağırlığı 460 dirhemdir. Kum, kireç ve horasandan yapılan harç zenbille taşınır. Çinilerde alçı harcı, sıvalarda kıtıklı (keten elyafı) harç kullanılır. Neme müsait duvarlarda koyun yünü, yumurta akı katılır. Örümceklerin ağ kurmaması için devekuşu yumurtası harca katılır.

İnşaatta kullanılan ölçüler: Başparmak ucundan boğuma kadar olan ölçüye boğum; başparmağın yanlamasına kalınlığına parmak denirdi. 1 arşın 60 parmaktı. I. Ahmet zamanında 1 zira 24 parmak oldu, boğuma parmak denildi. 1 parmak 10 iplikti. Amme zirai 100 eski parmak ve bu da 32 kerah idi





YAPI MALZEMELERİ

TAŞ
TUĞLA
DEMİR
AĞAÇ
TOPRAK
MOZAİK
KİREMİT
PİRİNÇ
KERESTE
KUM
HORASAN
MERMER
BAKIR
CAM
KİREÇ
ÇİNKO
GRANİT
KURŞUN
ÇİNİ
ALÇI

0 Yorum:

Yorum Gönder

 
Designed by: NewWpThemes | Converted to tolgakocadolu by Professional TK Templates | Contact | About