8 Şubat 2012

Mimar Sinan Belgeseli fizik ve matematik kurallarını alt üst eden bir mimari

0 Yorum


Mimar Sinan Belgeseli 

Natıonal Geographıc Antik Mega Yapılar AYASOFYA (HAGİA SOPİA )

0 Yorum

Bahariye Mevlevihanesi Poster Sunum

0 Yorum
Bahariye mevlevihanesi hakkında yapının tarihcesi,yapı bilgileri ,vaziyet planı,ölçekli cizimleri


Osmanlı Himayesindeki Devletler

0 Yorum

Osmanlı Himayesindeki Devletler 

Osmanlı İmparatorluğu Kanuni Sultan Süleyman döneminde 14.893.000 km2 (Avrupa'da 1.998.000 km2, Asya'da 4.169.000 km2, Afrika'da da 8.726.000 km2) idi. Şuanki Amerikanın yüz ölçümü 9.629.091 km² dir. Ne kadar büyük olduğu o şekilde anlaşılabilir.

Avrupa:

1.Türkiye
2.Bulgaristan (545 yil)
3.Yunanistan (400 yil)
4.Sirbistan (539 yil)
5.Karadag (539 yil)
6.Bosna-Hersek (539 yil)
7.Hirvatistan (539 yil)
8.Makedonya (539 yil)
9.Slovenya (250 yil)
10.Romanya (490 yil)
11.Slovakya (20 yil) Osmanli adi:Uyvar
12.Macaristan (160 yil)
13.Moldova (490 yil)
14.Ukrayna (308 yil)
15.Azerbaycan (25 yil)
16.Gurcistan (400 yil)
17.Ermenistan (20 yil)
18.Guney Kibris (293 yil)
19.Kuzey Kibris (293 yil)
20.Rusya'nin guney topraklari (291 yil)
21.Polonya (25 yil)-himaye- Osmanli adi: Lehistan
22.Italya 'nin guneydogu kiyilari (20 yil)
23.Arnavutluk (435 yil)
24.Belarus (25 yil) -himaye-
25.Litvanya (25 yil)-himaye-
26.Letonya (25 yil) -himaye-
27.Kosova (539 yil)
28.Voyvodina (166 yil) Osmanli adi: Banat Asya

Asya

29.Irak (402 yil)
30.Suriye (402 yil)
31.Israil (402 yil)
32.Filistin (402 yil)
33.Urdun (402 yil)
34.Suudi Arabistan (399 yil)
35.Yemen (401 yil)
36.Umman (400 yil)
37.BirlesIk Arap Emirlikleri (400 yil)
38.Katar (400 yil)
39.Bahreyn (400 yil)
40.Kuveyt (381 yil)
41.Iranin bati topraklari (30 yil)
42.Lubnan (402 yil)

Afrika

43.Misir (397 yil)
44.Libya (394 yil) Osmanli adi:Trablusgarp
45.Tunus (308 yil)
46.Cezayir (313 yil)
47.Sudan (397 yil) Osmanli adi: Nubye
48.Eritre (350 yil) Osmanli adi: Habes
49.Cibuti (350 yil)
50.Somali (350 yil) Osmanli adi: Zeyla
51.Kenya sahilleri (350 yil)
52.Tanzanya sahilleri (250 yil)
53.Cad'in kuzey bolgeleri (313 yil) Osmanli adi: Resade
54.Nijer'in bir kismi (300 yil) Osmanli adi: Kavar
55.Mozambik' in kuzey topraklari (150 yil)
56.Fas (50 yil) -himaye-
57.Bati Sahra (50 yil) -himaye-
58.Moritanya (50 yil) -himaye-
59.Mali (300 yil) Osmanli adi: Gat kazasi
60.Senegal (300 yil)
61.Gambiya (300 yil)
62.Gine Bissau (300 yil)
63.Gine (300 yil)
64.Etiyopya' nin bir kismi (350 yil)

7 Şubat 2012

GELENEKSEL MİMARİMİZDE KULLANILAN AHŞAP YAPI ELEMANLARI

0 Yorum
GELENEKSEL MİMARİMİZDE KULLANILAN
AHŞAP YAPI ELEMANLARI

Bilindiği üzere geleneksel konut mimarimizde ahşap yaygın olarak kullanılmıştır. Konut yapılarının dışında çok sayıda saray yapısı da ahşap malzeme ile yapılmıştır. Yapının temel kısmı haricinde tamamının ahşap malzeme kullanılarak inşa edildiği bir yapım sürecinden söz etmekteyiz. Yapıların temelleri genelde moloz taş duvar örgüsü veya tuğla duvar örgüsüyle inşa edildikten sonra üzerine yerleştirilen ahşap yastıklar ve dikmelerle yapımı devam ettirilen bir uygulama şeklidir. Çatılar 19. yüzyıla gelinceye kadar tamamıyla alaturka kiremitle örtülmüştür. 19. yüzyıldan itibaren marsilya tipi kiremitlerde kullanılmaya başlanılmıştır. Yine aynı yüzyılda kullanımı yaygınlaşan bir diğer uygulama ise yangın duvarlarının inşasıdır. Yangınlar dolayısıyla iki ahşap bina arasına 1- 1,5 tuğla duvar kalınlığında örülen; yangının diğer yapıya sıçramasını önleyen bu uygulama yasalarla zorunlu hale getirilmeye çalışılmıştır.
Ahşap bir yapıda yapı elemanları aşağıda belirtilen şekilde sıralanabilir.
2.1.1. TAŞIYICI SİSTEM ELEMANLARI
- Dikme
- Kiriş (taban-tavan-yastık-bağ)
- Payanda
- Bağlantı Elemanları
Ahşap yapılarda kullanılan yapı malzemelerinin fonksiyonlarına göre yapılan sıralamanın ardından ahşap karkas yapım tekniği temelden başlayarak şu şekilde anlatılabilir;
Genel olarak bodrum kat yapımı çok düşünülmemiştir. Arazi eğiminden dolayı ortaya çıkan zorunluluklar ile birlikte 19. yüzyılda yaşam şekillerinde ortaya çıkan değişimlere bağlı olarak İstanbul evlerinde yarı bodrum, kömürlük veya ardiye diyebileceğimiz mekânlar ortaya çıkmıştır. 

2.1.2. CEPHE ELEMANLARI

- Cephe kaplama elemanları- Düşey bitirme çıtaları
- Alın tahtası- Saçak altı kaplama elemanları
- Saçak altı silmesi- Saçak altı furuşları
- Saçak altı süsleme elemanları- Tığ ve damla, rumili kapalı form
- Kat silmesi, eteklik silmesi,
- Sarak (meyabend-süslü silme)
- Çıkma/cumba altı süsleme elemanları
- Konsol/ eliböğründe/ payanda
- Pencere doğramaları
- Pencere pervazı (iç-dış)
- Denizlik
- Denizlik altı silmesi ve süslemeleri
- Kafes
- Kepenk
- Kapı
- Kapı pervazı (iç-dış)




Taşıyıcı sistemi anlatılan şekilde inşa edilen yapının tamamlanabilmesi için içeride ve dışarıda eksik kalan kısımların da yapılması gerekir. Ahşap yapılarda cephe elemanlarının isimleri yukarıda belirtildiği gibi sıralanabilir. Bir ahşap evde yukarıda listelenen malzemelerin tamamının kullanılması gerekmemektedir. Evin sahibi, gelir düzeyi ve bulunduğu semt gibi birçok etkene bağlı olarak yapıda süsleme diyebileceğimiz cephe elemanlarının bir kısmı kullanılmamıştır.
Ahşap yapılarda cephede değişik adlar altında çıralı çamın kullanıldığı görülmektedir. İstanbul çevresinde ve bazı semtlerde az görülen örneklerde ahşap yapıların iskeletlerinin içi tuğla kerpiç, tuğla ile doldurulmuş zaman zamanda sıvanmıştır. Genel olarak ise taşıyıcı sistem araları doldurulmak yerine dışarıdan ahşap kaplanmıştır.
Cephe kaplamalarında kullanılan ahşaplar 1,5-2,5 cm kalınlıklarında ve 20-35 cm’e kadar yüksekliklerde kullanılmıştır. Yapının köşelerinde düşey bitim çıtaları, saçak bitimlerinde alın tahtaları kat hizalarında ve saçak altlarında silmeler kullanılmıştır. Çıkma altlarında eliböğründe, payanda gibi destek elemanları ile saçak altlarında hem destek elemanı hem de estetik niteliği olan saçak altı furuşları dediğimiz elemanlar kullanılmıştır. Bazı yerlerde saçak altında ve konsol altında destek olarak demir füruşların kullanıldığı da görülmektedir. Daha önce de bahsedildiği üzere su basman kotuna kadar yükseltilen girişlere mermer basamaklarla ulaşılmaktadır. Evlerin giriş kapıları değişik ağaç türleriyle tablalı olarak göbekli, baklavalı, oymalı çeşitli şekillerde inşa edilmiştir. Kapılar genel olarak çift kanatlıdır. Kapı üstlerinde ışıklıklar yer almaktadır. Bazı örneklerde evin giriş kapısının iki yanında veya kapının üst kısmı camlı dışarıdan demir korkuluklu olarak imal edilmiştir. Giriş kapısını görecek şekilde yapılan pencerelere ahşap kafesler yerleştirilmiştir. Aynı şekilde evlerin sokaklara bakan cumbalarında ve sokak hizasında yer alan pencerelerde de mahremiyet düşünülerek çeşitli şekillerde ahşap kafesler yerleştirilmiştir




2.1.3. İÇ MEKÂN ELEMANLARI
- Bağdadi çıtalar
- Tavan kaplamaları
- Tavan çıtaları/ pasalar/ vs.
- Koltuk altı silmesi
- Koltuk altı furuşları
- Koltuk altı süsleme elemanları
- Koltukluk silmesi
- Süpürgelik
- Döşeme kaplama elemanları
- Merdiven basamakları
- Dolap/ yüklük/ vs.
Geleneksel konutların planlamasında ihtiyaçlar ve yapım zorunlulukları birarada değerlendirilmiştir. Merdiven basamakları ile erişilen ev girişlerinde ayakkkabı çıkarılan bir mekan ve sonrasında seki yer alır. Giriş holü olarak kullanılan mekan taş kaplama olduğu gibi son yüzyılda karosimanla da kaplanmışıtır. Günümüzde olduğu gibi suyun şehir şebekesiyle ulaşmadığı devirlerde ıslak hacimler ve mutfak genelde zemin katta düşünülmüştür. Mutfağın bulunduğu kısımlarda sarnıç kuyu gibi saklama ve su depolama amacıyla kullanılan hacimlere Süleymaniye çevresinde sıkça rastlanmaktadır. 19. yy. sonu 20. yy. başında yapılan evlerde ıslak hacimlerin üst katlara yerleştirildiği görülmektedir.

2.1.4. ÇATI ELEMANLARI

- Mertek- aşık- göğüsleme- kuşak- gergi
- Çatı kaplama tahtaları
Ahşap yapıların çatı taşıyıcıları daha önce bahsettiğimiz ahşap dikme ve kirişlerin üzerine alt tarafta kat döşeme kirişi üzerine yerleştirilmiş olan damlalık aşığı, orta ve mahya ksımında dikmeler tarafından taşınan ara aşık ve mahya aşığı adı verilen ana taşıyıcılar üzerine yerleştirilmiş merteklerden oluşmaktadır. Çatının kullanım amacı ve imkanlara bağlı olarak mertek üzerine kaplama tahtaları çakılır ardından kiremit döşemesi yapılır. Bitişik nizamda yapının yangın duvarları kenarlarında ve baca çevrelerinde ayrık nizamda ise kırma çatıların gerekli görülen yerlerinde çinko kaplandıktan sonra kiremit örtüsü yerleştirilir. Kiremitler ile toplanan sular bazen serbest düşmeye bırakılırken bazı evlerde de özellikle şehir içinde kalanlarda çinko derelerde toplandıktan sonra yine çinko yağmur inişleriyle aşağıya indirilir

ZAL MAHMUD PAŞA CAMİİ

0 Yorum
 YAPI MALZEMELERİ
ZAL MAHMUD PAŞA CAMİİ

ÖĞRETİM GÖREVLİSİ

Yrd. Doç. Dr. Gülay Yedekci ARSLAN


TOLGA KOCADÖLÜ
MİMARİ RESTORASYON
20100108021
PLATO MESLEK YÜKSEKOKULU



İÇİNDEKİLER





ZAL MAHMUD PAŞA CAMİİ TARİHCESİ


CAMİ MÜHENDİSLİĞİ


YAPI MALZEMELERİ









ZAL MAHMUD PAŞA CAMİİ TARİHCESİ


Sinan’ın 1560–1566 yıllarında inşa ettiği Zal Mahmud Paşa Camii’nin planı, Sinan’ın ilk önemli yapılarından olan Üsküdar Mihrimah Sultan Camii planıyla çarpıcı bir benzerlik gösterir.

Kubbe her iki yapıda da bir çevre duvarıyla yapı mekânının içine yerleştirilmiş olan iki ayak ve üç büyük kemerin oluşturduğu kare plan üzerine oturtulmuştur. Üsküdar Mihrimah’ta iki ayak mihrap duvarı tarafında iken, Zal Mahmud Paşa’da giriş duvarına yakın olarak yerleştirilmiştir. Üsküdar Mihrimah Sultan Camii merkez kubbesi üç tarafından yarım kubbelerle desteklenirken, Zal Mahmud Paşa Camii’nde dört büyük kemerle oluşan karenin ve dört pandantifin oluşturduğu dairevi kaide üzerine oturan kubbe, üç cephedeki dış duvarlardan tamamen ayrı, bağımsız bir strüktürel mimari unsurlar bütünlüğü oluşturur. İki yapı arasındaki en önemli fark budur.





Dört büyük kemer üzerine yerleştirilmiş kubbe çözümü, Süleymaniye’de, yanlarda yer alan büyük kemerlerin altındaki dolgu duvarlarını pencerelerle boşaltarak, caminin iki yönde sonsuz mekâna açılmasını sağlarken, uzunlamasına gelişen biçiminin de bir zarureti olarak tercih edilmişti.


Kanuni’nin vezirlerinden Zal Mahmud Paşa ve hanımı Esma Sultan tarafından inşa ettirilen Zal Mahmud Paşa Camii, Sinan’ın sanat hayatının gelişim aşamasını oluşturur. Bu cami, sur arasındaki mevkide denize doğru alçalan bir arazi üzerinde, farklı kotlarda uzanan iki yol arasında inşa edilmiştir. Arsanın yüksek kotunda cami yapısı ve medrese, alçak kotta ise diğer bir medrese ve türbe bulunmaktadır. Külliyeye her iki yoldan da giriş imkânı bulunur. Farklı kotlardaki avlular bir merdivenle birbirlerine bağlanmıştır.


  Kıbleye göre dönük duran iki yolun arasına ve Haliç tarafındaki yoldan 4 metre yüksekteki set üzerine yerleştirilmiş olmasının cami- medrese ilişkisini zorlaştırdığı ve medresenin asimetrik revaklarının yer yer farklı açıklıklarla vücuda getirilmesini zorunlu kıldığı görülür. Zal Mahmud Paşa Camii, Sinan’ın arsanın gayrimuntazam sınırlarını tadile gerek duymadığını gösteren tipik bir örnektir. Bu yaklaşım, bu eserlerin üzerine yerleştirildiği topografyanın şartlarını, şehrin sosyal, fiziki ve mülkiyet dokusunun sınırlarını zorlamadan çözüm üretmeyi tercih ettiğini ve tabii saydığını gösterir.
 
  Alt seviyedeki dershane odalarının farklı büyüklüklerde ve bir çizgide yerleştirilmemiş olmaları, birçok kişide bu kısımlarını özellikle alt giriş seviyesindeki medresenin Sinan'ın yardımcıları tarafından yapıldığı düşüncesine yol açmıştır. Külliye, Haliç kıyısındaki girişin sağ tarafında yer alan medrese, karşıda cami kitlesi, sol tarafında hazire ile çevrili medrese avlusu ve hazirenin merkez noktasında Zal Mahmud Paşa ve hanımı Esma Sultan'a ait türbeden oluşmaktadır. Türbenin hemen yanından yükselen ve cami zemin seviyesinin altındaki avlu seviyesinde oluşan kaide duvarı üzerinde üst üste dört pencere dizisinin yer aldığı cami yan cepheleri, taş- tuğla tekniğiyle vücuda getirilmiştir. Yüksek duvar, özellikle iki yan cephesinde Sinan Paşa Camii kıble duvarını hatırlatan çeşitli ölçü ve biçimlerde pencerelerle oluşturulmuştur.


 Zemin seviyesinde iri, yüksek, dikdörtgen mermer süveli pencereler basık armudi kemerlerle korunurken, kemer boşluğu Sinan'ın ilk defa Rüstem Paşa Camii'nde kullandığı fil gözü alçı perdelerle içi dışa bağlayan delikli bir cam duvarla doldurulmuş olup ikinci sıradaki pencereler aynen birinci sıradakiler gibi, ancak daha küçük ölçülü olarak düzenlenmiştir. Alt kat pencereler cami zemin seviyesine, ikinci kat pencereler de kadınlar mahfeli seviyesine hizmet eder. Buna karşılık en üstteki dar, yüksek ve sivri armudi kemerlerle örtülü iki pencere dizisi, zemin ve kadınlar mahfeli pencerelerinin aralarına birer pencere daha eklenmek suretiyle yoğun bir pencereler dokusu oluşturmaktadır. Bu iki kat pencere, Zal Mahmud Paşa'da aydınlatma amacına yöneliktir; Süleymaniye'de büyük kemerlerin altında yer alan pencerelerin de mimarinin iç ve dışı birleştirme amacını gerçekleştirmek üzere düzenlenmiş olduğu anlaşılmaktadır.


  Sinan, Zal Mahmud Paşa Camii'nde, kıble istikametinin iki yanındaki büyük kemerlerin boşluğun, Süleymaniye'de olduğu gibi pencerelerle veya Rüstem Paşa'da olduğu gibi delikli cam duvarlarla örebilir, kadınlar mahfeli için daha az yüksek bir döşeme ve bir tavan öngörebilirdi. Özel öneme sahip bu iki cepheyi Süleymaniye'den veya aynı tarihlerde vücuda getirdiği Edirnekapı Mihrimah Sultan Camii'nden farklı tasarlayışının sebebini açıklamak, Sinan'ın sanat iradesini ve yönelişini anlamak açısından özel bir önem taşımaktadır.
Zal Mahmud Paşa Camii’nin yan cephesinde, Süleymaniye’ ye ifade zenginliği kazandıran büyük kemerin neden pencereli duvarın gerisine, yapının içine yerleştirdiği sorusu önemlidir. Sinan, Ayvansaray’dan gidişte, sol kolda Eyüp Sultan’a doğru ilerleyen duvarın yol istikametini sınırlayarak ilgiyi Eyüp Sultan’a doğru sevk etmek istemiştir. Böylece insanların mukaddes bildikleri Eyüp Sultan’a doğru yürüyüşleri sırasında, Zal Mahmud Paşa Camii mimarisi, ilerleyişi durduracak bir ifadeye sahip olmak yerine, duvar sathını oluşturan ölçü düzeninin yüceliğini fark ettirecek bir biçimler bütünlüğü olarak çözümlenmiştir. Külliye’nin Haliç giriş kapısının sağındaki kubbe ve tonoz örtülü odaların bir düzene bağlı olmayan yerleşme biçimi, insanı cami-medrese platformuna sevk eden merdivenler, medrese odalarını daha az belirleyici hale getirerek camiyi önemli kılmak isteğinin bir ürünüdür.


  Külliyenin, üzerinde bulundurduğu topografya ve mevkiye göre biçimlendirilmiş olması ve dı duvar mimarisi heycan vericidir. Ayrıca kubbeyi taşıyan sistemin dış duvarlardan ayrılması, öte yandan dışta narin pencereli duvar dokusuna karşılık, içte taşıyıcı payeler ve büyük kemerlerle merkezi kubbeye kazandırılan büyük etkinlik, yapıya çarpıcı bir güzellik kazandırmaktadır. Sinan’ın bu yapıda taşıyıcı sistemle dış kabuğun çarpıcı bir vuzuhla birbirinden ayrılmış olmasına atfettiği önem, Selimiye’de yeni boyular kazandırdığı mimari unsurların ferdiyetlerini belirleme yaklaşımın ilk adımıdır.
Zal Mahmud Paşa Camii’ni meydana getiren unsurlar, mimari içinde belirgin bir şekilde birbirinden ayrılarak yer alır. Dış duvar, caminin büyük orta mekânını örten kubbeden, büyük kemerler, pandantifler ve fil ayakları da üç cephede birbirinden ayrılmış, böylece her birine ayrı bir önem ve şahsiyet kazandırılmıştır.

 



 Dört güçlü ayak ve dört büyük kemerle kurulmuş olan Zal Mahmud Paşa Camii çözümlemesi, Selimiye’deki sekiz ayakla taşınan sekizgen kasnak üzerine oturtulmuş kubbe çözümünü Sinan’ın mimarlık hayatının nihai amacı olarak gördüğü yolundaki yargıyı geçersiz kılmaktadır.
      
  Her şeyden evvel Zal Mahmud Paşa Camii’nin iki yan duvarı, sivri armudi kemerli çok sayıda tepe penceresinin altında, göz seviyesinde, dikdörtgen, mermer süveli ve sivri armudi tahfif kemerleri ile vücuda getirilmiş olması, her iki yapıda yuvarlak pencerelere verilen geniş yer,  Sinan'ın bu iki eserini yönlendiren ortak amaç ve yaklaşımların mevcudiyetini ortaya koymaktadır. İki eserde de kubbe veya kubbeler sisteminin, şehir ve caminin dış mimari etkisi açısından çok önemli sayılmadığı anlaşılmaktadır.

    Beşiktaş Sinan Paşa Camii mihrap cephesi, kıyı üzerindedir. Barbaros Hayrettin Paşa Türbesi, cami kitlesinin önündeki yeriyle cami cephesini çerçeveler. Külliyenin 1957'de yıkılmış bulunan muhteşem hamamının da denizden bakıldığı cami cephesini diğer yönden çerçevelediğini biliyoruz. Zal Mahmud Paşa Külliyesi'ne Haliç kıyısındaki kapıdan girildiğinde sol tarafta Esma Sultan ve Zal Mahmud Paşa Türbesi'nin, sağ tarafta ise alt seviyedeki medresenin çerçevelediği cami cephesiyle karşılaşılması, iki yapının mimari akrabalığının açık bir kanıtıdır. Her iki yapıya denizden, bu esas cephelerinin önünden geçilerek girildiği düşünülürse, özellikle deniz cephelerinin benzer bir düşünce ve duyarlılıkla ele alındığı kuşkusuzdur.
     Bu iki yapının cepheleri üzerinde düşünürken, Bursa Murad Hüdavendigar Camii ön cephesini taş ve tuğla duvar dokusuna verilen önem nedeniyle hatırlamamak mümkün değildir. Bir ön, bir yan ve bir mihrap cephesinin cephe olarak özellikle etkileyici ve farklı şekillerde ele alınması, her üç yapının, üç farklı yönüyle, her üçünün de en çok görülen, yaşanan cephesine özel bir çözümün getirilmesinin anlamı aşikârdır.


CAMİ MÜHENDİSLİĞİ
Camilerde kullanılan ana malzeme taş, tuğla, demir, ağaç, toprak, mozaik, kiremit, somaki, kum, kireç, alçı, horasan, kereste, çivi, pirinç, bakır, kurşun, çinko, mermer, cam, çini, altın, gümüştür. Topraktan yapılana kerpiç, taş-tuğla olana kargir, ağaçtan olana ahşap, yarı ahşap yarı kargir olana nimkargir denir. Kargir yapılarda yontma, kesme küfeki taşı kullanılmıştır. Yapı ustalarının her biri ayrı bölümlerde çalışır: Rençber, lağımcı, hamamcı, doğramacı, sıvacı, camcı, tüfekçi, çilingir, hamal, kâtip, haseki, harbeci, mutemed, kapıcı, yeniçeri katibi, duvarcı, kemerci, kubbeci, minareci, neccar, dülger, çinici, nakkaş, oymacı, sütuncu, senktraş. Osmanlı’da ilk dönem camilerde tuğla kullanılmış, fetihten sonra kesme taş yaygınlaşmış, tuğlalar kubbe, kemer ve hatıllarda yer almıştır.

Bir cami inşaatı büyük bir camide şu seyri izlerdi: Mimarlar, caminin planını çizer, ölçüleri çıkarır ve çamur veya tahta bir maketini çıkarıp padişaha sunardı. (Arseven, 1955: 747vd.)

Bu plana göre cami şu kısımlardan meydana geliyordu: Dış avlu (harim), duvarlar, iç avlu (harem), döşemeler, şahın (cami iç meydanı), kürsü, mihrap, minber, mahfiller, mükebbire, son cemaat yeri, kubbeler, kemerler, kasnak, minare, şadırvan, muvakkithane, imam ve müezzin odaları, musalla taşı, hela, kapılar ve pencereler, sütunlar, sofalar, ışıklandırma, şamdanlar, avizeler, kandiller, dolap ve çekmeceler, ayakkabılıklar, halılar, hat levhaları, saatler, bahçe ve ağaçlandırma, türbe, hazire.

Binanın nerede yapılacağı, zemin ve çevreyle uyumuna dikkat edilirdi. Anıt eserlerin şehre yerleştirilmesi bir plana göreydi. Cephe, yer, simetriklik, vezin ve ritim hesaplanırdı. Cami avlularına yine en uyumlu şekilde ve mükemmel bir ahenkle ağaç dikilmesi ve çevrenin yeşillendirilmesi önemliydi. Yapı külliye ise, bütün cami, medrese, aşevi, mektep, çarşı planları çıkarılırdı. Mimarlar, ısı, ses ve ışık düzenini, havadarlık ve iç süslemeleri ayrıntılarıyla çıkarırdı. Temel atmaya çok önem verilir, uğurlu bir günde, eşref saatinde hafriyata başlanır ve temel atılırdı. Devlet yöneticileri hazır bulunur, temele altın atılırdı. Dualarla temel atılırken, mimara, bina eminine, bina kalfasına hilat giydirilir, kurbanlar kesilirdi.

Temel çukuru açılıp, kazıklar çakılır, aralara kemer örülür, aralarda su biriktirilir ve köprülük od taşı döşenir. İşçiler paydosla evlerine gider, nöbetçiler kalır. İnşaatta hiç kimse zulümle çalıştırılmaz, herkese hakkı verilir. Yalnız, malzemeden çalanlar şiddetle cezalandırılır. Çiniler İznik ve Kütahya’dan, keresteler Karadeniz’den, mermer Marmara adasından, kesme taşlar Bakırköy’den, çivi İzmit’ten gelir. Bütün malzemeler yerlidir.


Taş taşımada, sütun kaldırma ve indirmede sırık hamalları kullanılır. Zemin sathının 4 arşın altından satha kadar köprülük od taşı döşendikten sonra, duvarların inşasına geçilir. Genellikle zeminle kubbe arası büyük camide en az 50 zira’dır. Kubbe, kemer, duvar bağlamalarında demir cıvatalar kullanılır. Sütunlar mermer olup dışardan getirilir. Duvar taşları, demir kenetlerle birbirine bağlıdır. Kenetler beş kileden bir buçuk okkaya kadar ağırlıktadır. Taşların arasına kalın demir çiviler, yani zıvana denilen çubuklar sokulur, kurşun dökülür. Sütun başlıklarının altında kurşun levha zıvanalarla raptedilir.

Binanın her yanı içten ve dıştan kereste iskelelerle kuşatılır. Cümle kapıları önündeki döşemeye aşınmayı önlemek için porfir taşı konulur. Direk, kemer, kazık, çerçeve işlerinde çıralı çam; kapı ve kanatlarda ceviz, şimşir, meşe, elma kerestesi kullanılır. Tuğlalar Fatih devrinde 4,5x28x28 ölçülerindeydi. Hatıl tuğlaları ise 3 cm’dir. Kiremitlerin boyu 18 parmak, ağırlığı 460 dirhemdir. Kum, kireç ve horasandan yapılan harç zenbille taşınır. Çinilerde alçı harcı, sıvalarda kıtıklı (keten elyafı) harç kullanılır. Neme müsait duvarlarda koyun yünü, yumurta akı katılır. Örümceklerin ağ kurmaması için devekuşu yumurtası harca katılır.

İnşaatta kullanılan ölçüler: Başparmak ucundan boğuma kadar olan ölçüye boğum; başparmağın yanlamasına kalınlığına parmak denirdi. 1 arşın 60 parmaktı. I. Ahmet zamanında 1 zira 24 parmak oldu, boğuma parmak denildi. 1 parmak 10 iplikti. Amme zirai 100 eski parmak ve bu da 32 kerah idi





YAPI MALZEMELERİ

TAŞ
TUĞLA
DEMİR
AĞAÇ
TOPRAK
MOZAİK
KİREMİT
PİRİNÇ
KERESTE
KUM
HORASAN
MERMER
BAKIR
CAM
KİREÇ
ÇİNKO
GRANİT
KURŞUN
ÇİNİ
ALÇI

Saint Antoine KLİSESİ YAPISAL MALZEMELERİ

0 Yorum
 Saint Antoine KLİSESİ

YAPISAL MALZEMELERİ



ÖĞRETİM GÖREVLİSİ: GÜLAY ASLAN YEDEKCİ

HAZIRLAYAN: TOLGA KOCADÖLÜ


İÇİNDEKİLER






KLİSENİN KONUMU


KİLİSENİN TARİHCESİ


KİLİSENİN YAPISAL MALZEMELERİ


















 Caddeye açılan kapı Saint Antoine Apartmanlarının arasında yer alıyor. Bu apartmanlar vakti zamanında kiliseye gelir getirmek amacıyla inşaa edilmiş. Kilisenin bahçesindeyken , adeta dantellerin aplike edilmesiyle oluşturulmuş ön cephesinden gözünüzü alabilirseniz, bu apartmanların da cephe zerafetini de inceleyin.  

İç kapıdan girdiğinizde, kilisenin yüksek tavanlı çehresi bir azamet hissiyle sizi yakalıyor. Tıpkı bizim camiilerimiz gibi. 

İçeride belirli bir çizgiye kadar ilerlenebiliyor, apsis kısmına geçiş yok. Zaten böyle de olmamalı, ziyarete açık camiilerde mihrapda cirit atan çocukları görmek pek de hoşuma gitmeyen manzaralardan.


Kilise tarihi
İnşasına 1906 yılında başlanmış ve 1912 yılında tamamlanarak hizmete girmiştir. Mimarı İstanbul doğumlu olan Giulio Mongeri'dir. İtalyan rahipler tarafından yönetilen kilise, İstanbul'daki en büyük ve cemaati en geniş Katolik kilisesidir.
Aslında Kilise ilk olarak 1725 yılında Osmanlı İmparatorluk Saray ve Devlet hizmetinde bulunan ve ayrıca ticaretle uğraşan Katolik ülkelerin (ekserisi İtalyan-Fransız) vatandaşları ve onların aileleri için inşa edilmiştir.

Adına dünyanın pek çok yerinde kiliseler ve manastırlar yaptırılan St Antoine'ın temsili heykeli 


1195'de Portekiz'de doğan St Antoine, Santa Cruz Manastırına eğitim için gittiğinde 17 yaşındaymış. Orada 8 yıl kalan St Antoine teolojik bilimlerde eğitim alırken, humanistik düşünce ile yoğrulmuş. Manastırdan ayrılmadan önce esrarengiz kişilik yapısı yavaş yavaş anlaşılmaya başlanmış. Bilinen pek çok mucizesi de olan Aziz Antuan katolik dünyası için son derece önemli bir konuma sahip.

Ferrara'da yeni doğum yapmış bir kadın ve kocası, yaşadıkları sorun yüzünden St. Antoine'e gelir. Çocuğun doğması beklenen günden önce doğması nedeniyle kadının kocası çocuğun babasının kendisi olduğuna inanmıyor, bebeği kabullenmiyor ve karısını aşağılıyormuş. St Antoine yeni doğmuş bebeği kollarına almış ve bebekten babasının kim olduğunu söylemesini istemiş. Bebek eliyle işaret edemediği için gözlerini adama dikmiş ve 10 yaşında bir çocuğun ses tonuyla "Bu benim babam" diyerek yüce Allah'ın insanlar vasıtasıyla gösterdiği kudreti ispatlanmış.(SICCO POLENTONE, Life of St. Anthony, n. 37).
İnanışa göre, İstiklal Caddesi'ndeki bu Katolik Kilisesi'ne 7 hafta boyunca her salı gelip mum yakarsanız dileğiniz gerçek oluyormuş. 



Saint Antoine'da her salı Türkçe ayin yapılıyor. Burada mum, kolye, kartpostal, kitap gibi eşyalar ve dilekleri simgeleyen gümüş eşyalar satılıyor. Bunlar genellikle bir ev, araba ya da bebek şeklinde oluyor. Dileği gerçekleşen, tekrar gelerek aldığı sembolü panoya asıyor. Ayrıca, dileği gerçekleşenlerin bazıları da kiliseye bir sonraki gidişlerinde ekmek götürüyor. Bu ekmekler o gün saat 5'ten sonra fakirlere dağıtılıyor.

Bir ağacın dalına çaput bağlamak ya da mum yakmak, sembolik davranışlar yalnızca.. İstenilenin olmasını tek sağlayan tabii ki içimizdeki inancın kuvvetinden başka birşey değil..

 
Designed by: NewWpThemes | Converted to tolgakocadolu by Professional TK Templates | Contact | About